11 Aralık 2010 Cumartesi

SBF öğrencileri yapmaları gerekeni yaptılar

Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde AK Partili Burhan Kuzu’ya yumurtalı saldırıyla CHP’li Süheyl Batum’a protesto, İstanbul’da hafta sonu gösterici öğrencilere yönelik insafsız polis saldırısını bile gölgeledi.
İstanbul’da yaşananlar, Başbakan ne derse desin, utanç vericiydi. Polisin gencecik insanlara karşı üniformalı bir saldırganlığın sergilenmesiydi. Bizim kuşağın hafızasını yitirmemiş olanlarını, kendi gençlik günlerimize geri götürdü.
Bu arada, iki anayasa profesörü-tutucu siyasetçinin SBF’de konuşturulmaması çoklarına dert olmuş. SBF’deki öğrencileri kınayan kınayana. Ne yazık ki, kınayanlar arasında kendi gençlik geçmişini unutan kimi ‘kanaat önderleri’ de var.
Ya iktidarla fazla içli dışlı olmaktan ötürü ‘yozlaşma’ya uğramışlar veya yaşları ilerleyince beyinleri dumura uğramış, iflah olmaz birer muhafazakâr hale dönüşmeye başlamış olmalılar.
SBF öğrencilerinin eylemine bunca tepki sağlıklı düşünce alameti değil.
Ben bugün SBF öğrencisi olsam, o gençlerin yaptığının aynısını yapardım. Zaten SBF öğrencisiyken ve hem de SBF Öğrenci Derneği Başkanı olarak öyle yaptım.
Anayasa konusunda sicili berbat, Sabih Kanadoğlu ile aynı dalga boyundaki Süheyl Batum ile zihniyetini 68 kuşağına dil uzatarak ortaya koyan Burhan Kuzu’nun SBF’de konuşmaları ve orada dinlenmeleri gerekmez. Gitsinler başka yerde konuşsunlar.

SBF’nin geleneği var Bazı kurumların, bazı mekânların geleneği vardır. SBF ve onun ‘Büyük Amfi’si özel bir geleneğe sahiptir. 1969-70 yıllarında SBF Öğrenci Derneği Başkanlığı yaptım. MHP’sinden ortanın solundaki CHP’sine kadar karşımıza sırf bizi kazandırmamak için çıkan ‘statüko güçleri’ne karşı SBF öğrencilerinin büyük desteğiyle seçimi kazanmıştık.
İki tutucu anayasa profesörünün konuşturulmadığı ‘Büyük Amfi’den kimler geldi, kimler geçti. Vietnam kurtuluş mücadelesinin lideri Ho Şi Minh’in ölümünü anmak üzere o ‘Büyük Amfi’de açış konuşmasını yapıp, kürsüye davet ettiğim kişi Ürdün’den, Şeria Vadisi’nden yeni dönmüş, üzerinde Filistin gerilla kıyafetleriyle mikrofonu elimden alan Deniz Gezmiş’di.

68 Kuşağı’nın simgesi Deniz Gezmiş
Burhan Kuzu, kalkmış, “68 Kuşağı bu ülkenin başına bela oldu” diyor. “5000 gencimiz öldü. Sonra 71 müdahalesi oldu, sonra idamlar oldu, asker de yıprandı” diye konuşmuş.
Söyledikleri doğru değil. 5000 kişinin öldüğünü kim söylemiş ona? Burhan Kuzu ‘68 Kuşağı’nı ne bilecek; bizim hayatımızı karartan 1971 (12 Mart) askeri müdahalesinde 16 yaşında Develi Lisesi’nde öğrenci olmalı.
‘68 Kuşağı’nın simgesi Deniz Gezmiş’tir. Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’la birlikte darağacına çıkan ve ta o tarihte son nefesini verirken “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” diye haykıran Deniz Gezmiş.
‘68 Kuşağı’, Türkiye’ye özgü değildi; uluslararası bir olguydu. Büyük çalkantılar dünyasıydı. Dünya kabuk değiştiriyordu. ‘68 Kuşağı’nın en karakteristik özelliği ‘idealist’ olması, ‘ideal’ peşinde koşmasıydı.
‘68 Kuşağı’na ve SBF öğrencilerine laf söyleyecek adam çarpılır.
Burhan Kuzu da içinden ipe en arslan yürekli arkadaşlarını gönderen ‘68 Kuşağı’nı ‘bela’ görüyor, onları ipe çeken ‘askeri yönetim’den “Asker de yıprandı” diye hayıflanıyor.
‘Büyük Amfi’de iyi ki konuşturulmamışlar. Benim Öğrenci Derneği Başkanı olduğum SBF’de de konuşamazlardı. O dönemde bizim okulda, Süleyman Demirel de hatta Bülent Ecevit de konuşamamıştı.
Yanlış mı yapmıştık? Böyle bir şey savunulabilir mi?

Tayyip Erdoğan’ın çevresindeki tutucu kuşatma
Evet, yanlış yapmıştık. 18-23 yaş arası insanların o tür yanlışlar yapmalarından doğal ve anlaşılabilir ne olabilir ki?
Gençlik çağındaki insanlara, bu arada SBF öğrencilerine biraz tahammül göstermek gerekir.
Gençlere, öğrencilere karşı ‘anlayışsız’ yönetimler, tarihe ‘iyi sicil’le geçmezler. Hayırla yâd edilmezler.
Tayyip Erdoğan’ın son günlerdeki bazı açıklamaları, ‘68 Kuşağı’ndan gelen bizlere, 60’ların sonlarındaki Süleyman Demirel’i hatırlatır oldu. Aman dikkat!
Başbakan’ın çevresi öylesine ‘tutucu’ ve ‘polisiye’ kafa yapısına sahip ekip tarafından kuşatılmış halde ki, Tayyip Erdoğan gösteri yürüyüşlerine katıldığı kendi gençlik günlerini hatırlayamaz hale sokuluyor.
‘Tutucu’, muhafazakârlıktan farklı anlam yüklü. ‘Bireysel özgürlükler’ savunuculuğundan ‘devlet iktidarı’na, ‘mağdurluk’ ve ‘mazlumluk’tan ‘kaba yönetim’e, ‘zalimliğe’ tedrici geçiş halini ifade eder. Süngüsü düşmüş askerin yerine elindeki copu ve biber gazıyla polisi sever.
Bu kafa yapısı, bu zihniyet tekrardan askere davetiye çıkaracağını fark edemeyecek kadar siyasi tecrübe yoksunudur. Çünkü 68 Kuşağı ile hiçbir ilgisi, ilişkisi olmamıştır.
Tayyip Erdoğan, bugün, Ahmet Kaya’nın ‘Onsuz 10 Yıl’ adlı anma toplantısına gidecek. Böyle bir ‘terapi’ye ihtiyacı vardı.

0 yorum :