13 Ocak 2011 Perşembe

Kürt'ü Kürt'e kırdırmak

1990’lı yıllar, satırlı Hizbullahçıların Güneydoğu’daki kent ve kasabaların sokaklarında cinayet işledikleri yıllardı. Hizbullahçıların JİTEM merkezlerinde eğitildikleri o zaman biliniyordu, TBMM Araştırma Komisyonu raporlarına girmişti.
Bu gerçeğin bilinmesi, onun hesabının sorulması anlamına gelmiyordu. Hizbullah, PKK ile mücadele içinde semirtildi, beslendi, devlet güçleri tarafından yönlendirildi ve güçlendirildi.
Bu kadar serbesti ve rahatlık, Hizbullah’ın İslami dünya içinde de terör estirecek bir yola girmesine neden oldu. Özellikle İslami kesim içindeki insanlara yönelik vahşi cinayetler işlediler.
Bir gün onlara destek veren devlet, “Dur” dedi. Hizbullah’a karşı operasyonlar başlatıldı. Devletle işbirliği yaptığı söylenen lider Hüseyin Velioğlu çatışmada öldürüldü. Hizbullahçılar, fazla sıkıntı yaratmadan birer ikişer ele geçirildiler.
Hikâyenin buraya kadar olan kısmı tarihti…

PKK-Hizbullah çatışması
Şu anki güncel durumsa, Hizbullahçıların serbest bırakılmaları, Diyarbakır’da şenliklerle ve halaylarla karşılanmaları. Doğal olarak eski tartışmanın temel soruları yeninden gündeme geldi: “Hizbullah nasıl bir örgüttü? Kürt meselesinde nasıl bir rol oynamıştı? Bundan sonra neler olabilirdi? Hizbullah yeniden PKK’nın karşısına ‘İslami seçenek’ olarak dikilebilir miydi?”
Abdullah Öcalan, İmralı’dan Hizbullah’a yönelik yeni şeyler söyledi: “Pişmanlık içindeyseler gelip özür dilerler ve Demokratik Toplum Kongresi saflarına katılırlar.” “Tersini yapacaklarsa, hesabı sorulur” anlamına gelecek bir tehdidi de elden bırakmadı.

Kürtlerin iç farklılıkları ve çözüm
PKK ile Hizbullah çatışır mı? Hizbullah’ın Kürtler içinde örgütlü olduğu ve şimdiye kadar ‘sessiz ve derinden’ giden bir yol izlediği biliniyor. 10 yıl önceki ‘Büyük Operasyon’dan bu yana eylemlilik içinde oldukları söylenemez.
Güneydoğu’da Kürt milli kimliğiyle, dindar kimlik çok iç içe. Geçmişte dindarlık daha ağır basan bir eğilim olarak öne çıkarken, zaman içinde milli kimlik ve milli talepler daha etkili hale geldi.
Kürt sorununun bir kimlik sorunu olarak gündeme gelmesinden bu yana ‘dindarlık’ Türkiye’yi yöneten irade tarafından bir karşı seçenek olarak düşünüldü ve Kürt kimlik hareketinin karşısına dikildi.

Darbe sonrası
12 Eylül askeri darbesinden sonra, askeri uçaklardan Arapça dua metinleri ve PKK’ya karşı ‘cihat’ çağrıları içeren bildiriler atıldı.
İslamcı siyasi hareketin bölgedeki varlığı eski. Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki MSP bölgenin her zaman etkili partilerinden birisiydi. İslami hareket Kürt milli hareketine karşı ‘dini birlik’, ‘dini kardeşlik’ temasını önemli bir seçenek olarak gördü. Türkiye’de bazı çevreler (buna bazı noktalarda AK Parti’yi de dahil edebiliriz) dini, hâlâ Kürt kimliği hareketine karşı bir seçenek olarak görme eğilimindeler. Hizbullah’ın durumu bu çerçeve içinde analiz edilebilir.
Dindar Kürt’le, milliyetçi Kürt’ün karşı karşıya getirilmesi çok denenmiş bir yöntem. Kürt sorunu bu yöntemle ortadan kalkmadı. Dindar Kürt’le, milliyetçi Kürt arasındaki mesafe açılmak bir yana azaldı.

Kimlik ve din
Bugün dindar Kürtlerle konuştuğunuzda onlar da Kürt kimliğine önem verdiklerini ve kimlik talebinde taraf olduklarını dile getiriyorlar. Bölgedeki din adamlarıyla konuştuğunuzda ‘milli duyarlık’larının ne kadar güçlü olduğunu görebiliyoruz.
Hizbullah’la PKK yeniden çatışır mı? Ondan emin değilim. Ancak emin olduğum şu ki, Kürtleri birbirine düşürerek çözüm üretme projelerinin günümüzde pek bir kıymeti harbiyesi kalmamış durumda.
Umarım Türkiye’yi yöneten irade bu gerçeğin farkındadır. Anlamsız yeni çatışmaları kışkırtacak yaklaşımlara izin verilmez.

0 yorum :