23 Aralık 2010 Perşembe

İki dilden bir evlilik çıkar elbet

İki dilden bir evlilik çıkar elbet

Kürtçe, Türkçe'nin rakibi değil. Herkes artık onun var olduğunu kabul ediyorsa, nedeni Kürtçe'nin gerçekten var oluşudur.

1950’lerin sonlarında Dicle’nin son derece yoksul köylerinden kalkıp, sırtta yatak-yorgan bindikleri kara trenle İzmir’e gelen anne-babam ve iki ağabeyim için hayatın en büyük zorluklarından biri, karşılarına çıkan yeni dil, Türkçe olmuştu. Köyde hayat anadilinde kolay, ama ekonomik geçimde zor idi. Şimdi neredeyse herkesin Türkçe konuştuğu bir büyük kentte Türkçe’ye hâkim olmaları gerekiyordu. İlkokula yazdırılan ağabeylerim için özel bir yıllık Türkçe öğrenme sınıfı açılmıştı. Babam askerliğini İstanbul’da yaptığından dolayı-“Ali Okulu”-Türkçe’yi az-çok biliyordu. Annem hem okuryazar değildi hem de Türkçe’yle daha önce neredeyse hiç tanışmamıştı. Fakat tüm bu dil handikabına, cahilliğe ve göçün yarattığı çeşitli travmalara rağmen sanki bütün aile, Türkçe öğrenmek için olağanüstü bir çaba içine girmişti. Zaman içinde iki dilin iç içe, birlikte, birbirini desteklemek için bir arada kullanıldığını çok iyi hatırlıyorum. Ben ve İzmir’de doğan diğer kardeşlerim de evdeki konuşulan Zazaca’yı benimsemiş, iyi-kötü konuşur hale gelmiştik. Ailem, ne geldikleri bölgenin etnik dilinden, kimliğinden vazgeçmişlerdi ne de Türkçe’yi bir uzak diyar dili olarak hissetmişlerdi. Gayri ihtiyari, çoğu Kürt ya da Zaza gibi göçle geldikleri metropollerde birden iki dilli olmuşlardı; pratik gerekler, deneyim ve talepler onları iki dilde de konuşan olmaya zorlamıştı.

Anadilinden utanmak
Fakat ilkokula başlar başlamaz kendi anadilimden utanmaya, o dili duymak bile istemediğim anlar yaşamaya, kendi kimliğimi saklamak için olmadık yalanlar uydurmaya başladığımda benim için asimilasyon süreci başlamıştı: Çok geçmeden anadilimi konuşmama, konuşanlara tepki duyma, kendini Türkçe’de daha iyi ifade etmeye yönelmiştim. Aslında bu deneyim evrenseldir; çok sayıda dilbilimci, dil antropoloğu, sosyolog ve pedagog, göçmen, azınlık, marjinal, farklı etnik köken gibi etiket ya da kimliklere sahip olanların bu deneyimleri çok çeşitli biçimlerde (travma, inkâr, aşırı entegrasyon vs.) yaşadıklarını tespit etmiştir. Fakat iki dilin birlikte öğrenildiği durumlarda sorunların daha az yaşandığı kadar akademik ve toplumsal başarının da arttığı bilinmektedir.

İki dilli hayat kendince akar gider
Bölgede dönem başında Kürt aileler çocuklarını anadilinde eğitim talebi nedeniyle bir hafta okula göndermemişlerdi. Bu sivil protesto çok tartışılmış, devlet gerekirse çocuğun yüksek yararı üzerinden kalkarak ailelere müdahale edeceğini ilan etmişti. Bu kez BDP, bir insan hakkı kullanımı çerçevesinde bölgede iki dilli bir gündelik hayat başlatacaklarını duyurdu. Aslında sadece bölgede değil, neredeyse tüm Türkiye’de iki dilli bir hayatın inceden inceye, kendi mecrasında, farkına varılmasa da kurulduğunu görmek mümkün ki bu, toplumsal hayatın bir yasasıdır da. Okullarda, tabelalarda, konuşanların ağızlarında, insan isimlerinde, basılı ve görsel kültür ürünlerinde (gazete, dergi, kitap, film, tiyatro, TV), Mecliste, mahkemelerde, mitinglerde vs bu iki dilli deneyimin kendince bir mecra bulduğunu söylemek mümkün. Zaten anadillerinin konuşulmasının önünde durmak da mümkün değil.

Dili korumak, demokrasinin gereği
Nitekim Ziya Gökalp gibi Kürt kökenli milliyetçi sosyologlar da yazmıştır; dil ya da anadili, kültürün en önemli aynası, çoğu zaman kültürün görünürleşmesini ve bir sonraki nesle taşınmasını sağlayan zengin bir iletişim aracıdır.
Başta UNESCO olmak üzere dille ilgilenen birçok uluslar arası kuruluş ve örgüt, bugün tüm dünya dillerini (Türkçe’yi de) korunması gereken bir hazine olarak görmekte; daha çok da konuşanı azalmış, devletlerin ulusal eğitim sistemleri içinde yer verilmeyen, kültürel olarak çeşitli ‘anadil’lerin tehdidi altında olan yerel, etnik, kabile vs dilleri üzerine daha bir titremektedir. Son beş yüzyıl içinde on bine yakın dil tarih sahnesinden yok olmuştur. Günümüzde konuşulan 5-6 bin civarındaki dil de, birkaçı hariç geleceği, tehdit altındadır. Artık ülkelerin demokratik ölçekteki yerleri biraz da bu dillere karşı tutumuna göre ölçülmekte; dil kırımını (lingüistik jenosid-Antonia Darder) bir politika olarak uygulayan ülkeler teşhir edilmektedir.

İki partner olarak Türkçe ve Kürtçe
Kürtçe, Türkçe’nin muhalifi ya da rakibi değildir. İlki, ikincisinin aleyhine gelişmemektedir. Bugün artık herkes Kürtçe’nin var olduğunu kabul ediyorsa, bunun en önemli nedeni, “Kürtçe’nin gerçekten de var olmasıdır”. Kürtler anadillerinin var olduklarını kanıtlamak için çok çektiler. Şimdi ikinci aşamada onu korumak istiyorlar. Korumanın ardından da geliştirmek. Bu, onların en doğal hakkı-bu doğal hakkın siyasal mücadeleye, siyasete konu olması, utanılması gereken bir durumdur. Kürtçe’nin içine düşürüldüğü durumu en çok Türkçe dilli olanlar anlamalıdır. Bu iki dil yüzyıllardır iç içe, yan yana ve çoğu zaman birbirinden kelime alışverişi yaparak yaşamıştır. İki rakip değil, iki ortaktırlar.
Devlet, Kürtçe’nin yaşaması için önlem almalıdır. Bunun en ideal yolu, Kürtçe’yi siyasal mücadelenin bir aracı olarak görmek yerine, Anadolu’nun bir kültür hazinesi olarak ele almaktır. Bu da Kürtçe’nin eğitim kurumu içinde en azından öğretilmesiyle gerçekleşebilir. Bir topluluğun, halkın ya da milletin toplumsal bütünleşmesini istiyorsanız, onun kültürünü korumak zorundasınız. Dil, uzaklaştırmaz, aksine yakınlaştırır. Yakınlaşma, dillerin boşanmasını değil, birlikteliğini sağlar. Dillerin birbiriyle anlaşması sadece ve sadece insanlara bağlıdır. Kürt, gönüllü ya da baskıyla, Türkçe öğrendi; sıra Türklerde. Zira evlilikte hayat müşterektir.

(KEMAL İNAL : Doç. Dr. Gazi Üniv. İletişim Fak.)

1 yorum :

  1. Kenan Kaplan'S dedi ki...

    Ülkücü kesimden Kürt kökenli Gazi üniversitesi iletişim fakültesi hocası Doç. Dr. Kemal İnal iki dilli hayata değinmiş ama gazi de duyulmasın hocam biliyorsunuz ki Dil onlara göre ayrıştırıcı bir unsurdur. sizin dediğiniz gibi 'Kürtçe, Türkçe’nin muhalifi ya da rakibi değildir. İlki, ikincisinin aleyhine gelişmemektedir. Bugün artık herkes Kürtçe’nin var olduğunu kabul ediyorsa, bunun en önemli nedeni, “Kürtçe’nin gerçekten de var olmasıdır” ama bu ülkedeki faşist zihniyeti buna inandırmanın ne kadar güç olduğunu hepimizde biliyoruz. Onlar kürt dilinin varlığını boşverin Kürt realitesinin varlığını bile kabul etmiyorlar...