25 Aralık 2010 Cumartesi

Orta Asya'da yeni bir Türk devleti mi kuruluyor?

Orta Asya'da yeni bir Türk devleti mi kuruluyor?



ABD yıllar önce demokrasi götürdüğü coğrafyada  Afgani, Türk ve Tacik bölgelerinden oluşacak bir federasyon kurmayı planlıyor
30 yıldır kan ve gözyaşı. Her şeye rağmen Afganlar gözlerinde kırgın bir umut taşıyor. Güncel durumdan tarihine giderek bir özet halinde Afganistan siyasi rehberi…
Taliban’ın seçim kampanyalarında boykot ettiği son seçimler, 140.000 işgalci askerin ve 300.000 kişilik Afgan askerinin gözetiminde ve roketli saldırılar altında gerçekleştirildi. 2009’da satılık oy pusulası, oy veren parmağın kesilmesi gibi demokrasiyle bağdaşmayan seçim havası kadar sert olmasa da 2010’daki seçim öncesi atmosferde hissedilen güvensizlik seçimlere damgasını vurdu. ‘Seçim Şikâyet Komisyonu’nun üyesi Ahmed Ziya Rafet, seçimden bu yana 1838 yazılı şikâyet aldıklarını, seçim kampanyası sırasında ise bu rakamın 1600 olduğunu belirtti.’(1)
Afgan halkı için bu seçimlerin anlamı nedir? Doğrusunu söylemek gerekirse, Afgan halkının seçimlerden yüksek bir beklenti içine girecek hali kalmamış görünüyor.
 ‘Dünyanın en fakir beşinci ülkesi olan Afganistan'da nüfusun yüzde 42'si ayda 14 doların altında yaşam sürmeye çalışıyor. Bir Afganlının ortalama ömrü inanılır gibi değil ama sadece 43 yıl.’(2)
 2004 seçimlerinde yüzde 75 katılım, 2010 yılında yüzde 40’lara kadar düşmüştür. Taliban ve koalisyon güçleri ülkeyi geren iki uç gerilim noktası olmuştur. Bu gerilim arasında kalan halksa bitkindir. Pastadan pay kapma sahası haline gelmiş Ortadoğu’da alışık olunan ‘filler tepişir çimenler ezilir’ gerçeği Afganistan’ın da kaderi haline gelmiş gibi duruyor.
Hem siyasal hem sosyal alanda insan hakları, demokrasi gibi kavramlardan söz etmek mümkün değildir. Ateş altında demokrasi arayışından önce bütünlük ve barış gerekiyor. Kocaların karılarına tecavüzü yasallaştıran, kadınların izinsiz dışarı çıkmanın yasak oluşuna dair kararların imzalandığı bir ülkede de demokrasiye geçiş yapıldığını ya da amacın bu olduğunu düşünmek şüphesiz naif bir bakış açıcısıdır.
Amerika’nın, Afganistan stratejileri hakkında resmi açıklamalarının perde arkasında Afganistan’dan çıkmanın yollarını arayan Obama ve 40.000 ek asker isteyen ordu yetkilileri arasındaki görüş ayrılıkları olduğu hakkındaki iddialar Washington Post’un yazarı Bob Woodward’ın ‘Obama’nın Savaşları’ adlı kitabında yer almasıyla birlikte tartışmalar alevlenmişti. Kitaba göre, Obama ‘bu savaşı 10 yıl sürdürmeyeceğim. Afganistan’ın uzun süreli inşası için trilyonlar harcayamam’ demiş, ‘terörü sindirebilecekleri’ni de eklemiştir. Nükleer saldırı halinde ise bu fikrini değiştirebileceğini açıklamıştır.
Taliban’la diyalog yollarını deneyen Amerika, uluslar arası konferanslarla Afganistan’ın geleceğine dair çabalarını sürdürüyor. Dışişleri Bakanı Clinton ‘Geçiş, sonsuza dek ertelenemez’ derken Afganistan ulus olamamanın acısını çekiyor. Yine masa başı haritalar çizilirken cetvelin altında kalan umutlar, çocuklar ve halklar oluyor.
DİPNOTLAR: Nüfusunun büyük bölümü Peştunlar ola Afganistan’ın lideri Karzai bir Türk, yakın çalışma arkadaşları Selçuklu hanedanı kökenliler.
Afganistan hakkında en yaygın yanlışlarda biri Afganistan’ın yüzde 85’i Taliban’ı destekliyor bilgisidir. Batının oryantalist bakışını ve işgali meşrulaştırmanın bir yoludur. Taliban yerleşemiyor ve gücü büyük oranda kırıldı. Halk Taliban’la Amerika arasında can çekişiyor.
Siyasi partiler yasal değil yani adaylar bağımsız yarışıyorlar.
Son not olarak Amerika’nın gizli ajandasına göre nihai hedefinin Afganistan’ı aralarında savaşan kabilelerden oluşa kuzey orta ve güney olarak üçe bölmek olduğu kulislerde dolaşıyor.

Afganistan Bu Noktaya Nasıl Geldi?
İki savaş arası (1919-1945) arası dönemde Sovyetler Birliği ve Afganistan birbirini tanıyan ülkeler olmuş, Türk- Afgan heyetleri ittifakı da Moskova’da 1 Mart 1921’de imzalanmıştır. Bir tarafa yapılacak saldırı diğerine de yapılmış sayılacaktı. Ayrıca bu anlaşmaya göre Türkiye, Afganistan’a öğretmen ve subaylar yollayacaktı. 1 Mart 1921’de imzalanan Türk-Afgan Anlaşmasına ek olarak, “Türkiye ve Afganistan arasında dostluk ve teşrik-i mesai muahedenamesi” adıyla yeni bir anlaşma imzalandı 1928’de imzalandı. 8 Temmuz 1937’de ise Almanya ve İtalya’nın yayılmacı politikasına yönelik olarak Irak, İran, Türkiye ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalandı. Bu pakt, Sovyetlerden gelebilecek komünizm tehlikesine karşı da koruma sağlamıştır.
2. Dünya savaşı sonrası yıllarda ise NATO ittifakındaki Türkiye dış politikasında politikalarında bazı değişikliklere gitmiştir. Afganistan ve Pakistan arasındaki sorunların çözülememesi üzerine Afganistan, Rusya’nın da etkisi altında Pakistan’ın hasmı olan Hindistan’la yakın ilişkiler kurdu. Daha sonrada Amerika’dan talep ettiği modern silahları alamaması ve Pakistan hava kuvvetlerinin saldırısına maruz kalması, Afganistan’ı ister istemez Sovyetlere yaklaştırdı. Ayrıca 1953’ten sonraki Amerikan yönetiminin Afganistan’ı dışlayarak İran ve Pakistan’a yaptığı büyük askeri yardımlar da, bu yakınlaşmayı çabuklaştıran diğer bir faktördür. (3) Komünizmi bir tehdit olarak görmeyen Afgan yönetimi Sovyetlerle yaptığı anlaşmalar sonucu Sovyetlere Afgan öğrenciler yollamaya başladı. Afganistan’ın dönem başbakanı Davut Han, bu yakınlaşmayı komünizm tehdidi olarak algılamamasını nüfusun İslam’a bağlılığı, ezilen işçi sınıfının olmadığına bağlıyordu.
1960-61 yılları arasında Afganistan-Pakistan diplomatik ilişkilerin kesilmesine neden olan Sovyetlerin etkisine karşılık Amerika, Afganistan’a destek vermiştir. Fakat Marksistler tarafından 1973’te gerçekleştirilen darbeden sonra solcu subaylar orduda daha çok görev almaya başladılar. Emniyete de hızlıca sızan yapılanmaya karşılık Davut Han, Amerika ile yakınlaşmaya başladı. Davut Han2ın değişen tutumunu Sovyetler kaygıyla izliyorlardı. Davut Han solcu kanat tarafından yapılan darbede (27 Nisan 1978) öldürüldü. Ardından Amerikan yanlıların infazları dizisi yaşandı. 24 Aralık 1979’da Sovyet işgali kesinleşti. Afgan kabileler arasındaki farklılıklar birleşmelerini ve tek vücut direnişi zorlaştırsa da komünizme karşı güçlü bir direniş gösterildi. Sovyet katliamları sonrası kamplara sığınan mülteciler Amerikan desteği aldılar.
BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 20 Kasım 1985 tarihinde yayınladığı rapora göre, Ocak-Eylül 1985 arasında Sovyet ordusu, 32.755 kişiyi öldürmüştür. Sovyetler’in masum halka saldırılarını öğrenen mücahitler, karşı saldırılarını sıklaştırmış ve önemli kayıplar verdirmişlerdir. 1979-1984 yılları arasında Sovyet ordusu 8 bini ölü olmak üzere 25 bin kayıp vermiştir. Aynı dönemde Sovyet maddi kaybı da 12 milyar doları bulmuştur. (4) Kanlı Sovyet İşgalini Gorbaçev durdurdu. Bu sırada Gorbaçev’in uygulamaya koyduğu Perestroyka ve Glasnost ile sorunları vardı. 10 yıl süren işgal sonrası Sovyetler Afganistan’dan çekildi. 1979 sonrası ise ılımlılar, radikaller, Müslüman Birliği gibi gruplar söz konusuydu. Sonrası dönemde mücahit gruplar arasında iktidar mücadelesi başladı. Taliban’ın serpildiği bir döneme girildi.
11 Eylül 2001 olayları sonrasında George Bush’un izlediği ‘terörle mücadele’ politikası doğrultusunda 7 Ekim’de Afganistan Savaşı başlamıştır. 2002’den sonra koalisyon güçleri de bölgeye gelmişlerdir. El Kaide’nin gücünü kırmaya yönelik operasyonlarda büyük ölçüde bir başarıya ulaşılamadı.
Özetle tarihsel başlıklara bakıldığında Afganistan’ın gerek stratejik yapısı gerek birden fazla etnik grubun barındırması ve bir arada yaşama toleranslarının düşüklüğü, okuryazar oranının düşüklüğü, kabile yapılanmaları ve daha pek çok faktör sonucu huzura kavuşamamış ve Afganistanlı olma bilincini hiç yaşayamamış bir ülke resmi çiziliyor. Demokrasiye geçiş için Taliban ile diyalogun güçlendirilmesi gerekiyor. Fakat masa başı planlara ve masa başı çizilen haritalara alışkın olan Afganistan için bir bölünme planı çoktan yapılmıştır. ABD Stratejik araştırmalar kurumlarında konuşulan plana göre ‘Afgani Türk ve Tacik bölgelerinden oluşacak bir federasyon yapılanmasıdır. Bu planların gerçekçiliği ve dikiş tutup tutmayacağını ise ilerleyen zamanlarda göreceğiz.

0 yorum :