19 Ocak 2011 Çarşamba

"Serbest cinayet ülkesi"

"Serbest cinayet ülkesi"

  
Nazım ALPMAN
nazim@internethaber.com

Ocak ayının 19. günü geldiğinde İstanbul’un ortasında her yıl bir cinayet işleniyor:
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’e arkadan yaklaşan koca bir devlet onun üzerine kurşun yağdırıyor!
Aslında bu cinayet her Hrant duruşmasında, ağır çekim tekrarlanıyor. Hrant’ın eşi, oğlu, kızları, kardeşi, arkadaşları bu cinayeti görüyorlar, uyarıyorlar, haykırıyorlar, sonunda isyan ediyorlar:
-Yeter artık, gerçek katilleri yargı önüne getirin!
Devletin başında bulunanlar (dün ve bugün fark etmez) büyük bir pişkinlik içinde yerlerinde oturup, seyrediyorlar. Ortaya çıkan gerçekler, belgeler, itiraflar, mektuplar, yazılan makaleler, kitaplar açık olarak gösteriyor ki:
-Hrant Dink büyük bir devlet organizasyonu öldürülmüştür!
Kimsenin kıpırdayacak yeri yok, bu kadar net!
Biz bu “çalışma yöntemini” gayet yakından biliyoruz. On yıllar boyunca tıkır tıkır işledi.
Önce hedef seçildi. Sonra hedefi vuracak mekanizma düzenlendi. Uygun ortam, zaman ve mekân siyasi atmosfere özenle yerleştirildi.
Ardından flaş gelişmelerin izlenmesi geldi.
-Abdi İpekçi’yi vurdular!
-Kemal Türkler’i vurdular!
-Nihat Erim’i vurdular!
-Gün Sazak’ı vurdular!
-Turan Dursun’u vurdular!
-Bahriye Üçok’u vurdular!
-Uğur Mumcu’yu vurdular.
-Musa Anter’i vurdular!
-Vedat Aydın’ı vurdular!
Gazetelerin bu durumlar için hazırlanmış klişe manşetlerini çok sevdiler:
-“Karanlık güçler yine işbaşında!”
Oysa ortada karanlık falan yoktu. Her şey namlu rengiydi. Ortalık ise kan kırmızısı!
Her büyük cinayetin bir ucu mutlaka ama mutlaka devlete uzanıyordu.
Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca, gözaltında çözülme aşamasına gelmişti. Devreye İstanbul’un sıkıyönetim komutanı girdi:
-Sanığı verin!
Sanık verildi, sonra da salıverildi!
Dönemin içişleri bakanı Hasan Fehmi Güneş, bütün yürekliliğiyle haykırdı:
-Ağca, iç güvenlik kuvvetlerinin elinden alınmıştır ve salınmıştır!
Daha ne kadar açık olunabilir ki?
Kurbanlar seçiliyor, katiller ayarlanıyor, katliamlar yaptırılıyor… Sonra tetikçiler deşifre ediliyor. Onların yargılanma(ma) aşamaları başlatılıyor. Kamuoyu uyuşturuluyor, bıktırılıyor en nihayetinde de alıştırılıyor!
İlk kez Hrant Dink cinayetinde kamuoyunun itirazı, “uysal toplum” sınırlarını aştı.
Artık kimse inanmıyor ortaya atılan senaryonun gerçekliğine… Üç küçük çocuk kendi başlarına Hrant Dink’i öldüremezler!
Gazeteciliğin yüz akı Nedim Şener’in kitaplarında bütün çıplaklığıyla ortaya çıkan devlet içindeki cinayet şebekesini korumak için gösterilen yargı çabaların onda biri Hrant Dink Davası için gösterilmiyor.
Neden?
Cinayet düzenekleri 657 Sayılı Kanunla örülmüş koruma duvarları arkasında oluşturuluyor.
Türkiye’de yaşayan herkes artık biliyor, yaşadığımız coğrafyanın tarihe geçmiş bir adı var:
-Serbest cinayetler ülkesi!    

0 yorum :