27 Aralık 2010 Pazartesi

Erdoğan, BDP üzerinden MHP'yi vurmak istiyor

Aslında ilk işaret fişeğini çakan yine Ömer Çelik oldu. Çelik, 23 Aralık’ta yani geçen perşembe günü ‘iki dil’ ve ‘özerklik’ tartışmaları, Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’in sertçe müdahalesiyle yatışmaya yüz tuttuğu sırada, bu tartışmaların ‘Demokrasiye suikast girişimi’ olduğunu söyleyen bir açıklama yaptı.
AK Parti Dışilişkiler Başkanı Çelik’in Kürt meselesi dahil güvenliğe ilişkin bazı konularda Başbakan’ın bilgisi dışında ağzını açmama kuralı burada da işliyordu. Aynı gün Başbakan Tayyip Erdoğan daha önceden duyurulmamış bir güvenlik toplantısında kritik bakanlarıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve artık istihbarat patronundan biraz daha fazlası konumundaki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı bir araya getirdi.
Çelik ve çok sayıda olmayan bir AK Parti kurmay heyeti cuma gününden Başbakan’ın pazar günü bütçe kapanışında yapacağı konuşmanın taslağını hazırlamaya başladı. Ekip, cumartesi Başbakan başkanlığında toplandı. Dar ekipte yer alan İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Gaziantep’te BDP’yi bölücülükle suçlaması, “Terör biterse MHP biter” demesi ve CHP’ye de aba altında sopa göstermesi boşuna değildi. AB işleri bakanı Egemen Bağış’ın pazar sabahı Kanal 7’de, Erdoğan’ın konuşma metnini önceden gördüğünü ima eder şekilde hem BDP hem de MHP’ye çıkışması da tesadüf değildi.

Öne çıkan iki unsur
Tesadüf olmadığı Başbakan’ın akşamüzeri Meclis’teki konuşmasıyla görüldü. Erdoğan’ın konuşmasında iki unsur öne çıkıyordu:
1- BDP’nin başlattığı iki dilli hayat ve özerklik tartışmalarını “Kimseye bu ülke üzerinde ameliyat yaptırmayız” diyerek kendi açısından bitirdi. Bu konuyu seçimle de ilişkilendirerek, bir anlamda Kürt açılımını en azından seçimlere dek kapattı.
Kilit cümle şuydu: “Terör örgütü ve onun uzantılarının her seçim öncesinde olduğu gibi, yeniden taşeronluk üstlenerek iç politikayı dizayn etme girişimlerini karşılıksız bırakmayız.” Seçim ve misilleme kavramlarının aynı cümle içinde kullanıldığı bu ifade, açıkça söylemeden hedefin BDP olduğu sonucuna varılmasını adeta sağlıyor. Nitekim BDP’li Bengi Yıldız Başbakan’ın bu konuşmayla ‘Kürtlere savaş açtığını’ iddia etti.
2- Kürt açılımının askıya alınmasında BDP’nin karşı tezi olarak kendisini değil, MHP’yi koydu. Buradaki kilit cümle de “Başbakan olarak Kürt sorununu savunuyorum, ama Türkçülüğün karşısındayım” cümlesidir. Burada Türkçülükle kast edilen de, açıkça ifade edilmemekle birlikte anlaşılması istenen de MHP’dir. Bu kritik ifadeyi takip eden cümlede Erdoğan ‘ırkçılıktan’ söz etmektedir. Böylelikle AK Parti, iki ‘ırkçı’ uç, yani bu söyleme göre Kürtçü BDP ve Türkçü MHP arasındaki muhtemel kavgayı önlemek için devlet adına devreye giren hakem ve hâkim güç olmaktadır.

Seçim hesapları
Başbakan Erdoğan’ın 26 Aralık konuşmasıyla bir taşla iki kuş vurmayı amaçladığı söylenebilir.
Birincisi, Türk milliyetçiliği bayrağını MHP’nin elinden kaparak MHP’nin yüzde 10’un altında kalacağı yolundaki varsayımını gerçekleştirmek arzusudur. Erdoğan’ın 2011 seçimlerinde yüzde 50 tutturup kendi tasarladığı anayasayı Kürt oylarına muhtaç olmadan yapma planı önündeki en büyük engellerden birisi MHP’nin yüzde 10’un üzerinde almasıdır; şu anda görünen de budur.
İkincisi, Kürt açılımı adımlarının MHP’nin özellikle Karadeniz, Orta Anadolu ve İç Ege’de AK Parti tabanından oy çekmesi ihtimali karşısında, BDP’nin son çıkışlarını gerekçe göstererek Kürt açılımını askıya almaktır. Bu denklemde anlaşılması güç olan bir unsur var yine de: Cumhurbaşkanı Gül, yarın yapılacak Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yeni PKK ve Kürt işlerini görüştükten sonra perşembe günü Diyarbakır’a gidecek.
Başbakan’ın bu çıkışı sonrası Gül, Diyarbakırlılara ne söyleyecek?
İki ihtimal var: Ya Erdoğan ile Gül arasında müthiş bir rol dağılımı var ve Gül, Erdoğan’ın seçime kadar kepenkleri kapatmış görünmesine rağmen bazı müjdeler verecek.
Ya da belki Kürtçe ‘merhaba’ demek gibi gönül alma jestleri dışında, medyanın dahi öne çıkartmakta bu kez zorlanacağı ‘itidal ve sabır’ çağrısında bulunacak.
Kabul etmemiz lazım ki zor bir durum.

Şener: Erdoğan süreci başlattı, yönetemiyor
Başbakan Tayyip Erdoğan ile yıllar boyunca dava arkadaşıydılar. Milli Görüş hareketinden birlikte kopup AK Parti’yi kuran ekibin dar kadrosunda yer aldılar. Abdüllatif Şener AK Parti hükümetlerinde uzunca bir süre ekonominin patronu olarak Başbakan yardımcılığını üstlendi.
Sonra yollar ayrıldı. Şener, Türkiye Partisi’ni kurup kendi siyaset yolunu çizdi. Aradığını bulabildi mi? Bu ayrı konu… Erdoğan ve AK Parti’den ayrıldığına pişman olmadığını özellikle vurguluyor: “Başbakanla siyaset yapma tarzımız farklılaşmıştı, kalamazdım.” Şimdi, kıran kırana geçeceği belli olan 2011 seçimleri öncesinde Abdüllatif Şener’in Türkiye Partisi yüzde 10 barajını aşabilmek için ittifak arayışları içinde.
Türkiye Partisi olarak, içinden çıktığı Erbakan’ın Saadet Partisi ve Hüsamettin Cindoruk emanetinde bulunan Demokrat Parti ile görüşmeler yaptıklarını söylüyor; “Süleyman Demirel ile de görüşüyoruz” diye ekliyor. ‘Bir artı bir artı bir üçten fazla edecek mi?” diye sorunca, “Siyasette 2 artı 2 bazen 4’ten az, bazen 10’dan çok eder” yanıtını veriyor, ama yine de bu ittifak görüşmeleri için DP Kongresi sonuçlarını bekliyor.

‘Önce bilyeleri saçar’
Erdoğan’ın Meclis’teki Bütçe kapanış konuşmasını dikkatle izlemiş. “Başbakan başlattığı süreci yönetemiyor” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bence Kürt meselesinde olup bitenin özeti budur. Bağırıp çağırmakla bu iş olmuyor. Başbakanın bir huyu vardır: Bir şeyi önceden göremez; test etmek için bir laf atar, ortaya çıkan tabloya göre toparlamaya çalışır. Önce bilyeleri saçar, sonra toplamaya kalkar. Fakat bu durumda saçtığı bilyeleri toplama kabiliyeti yok. Siyasette, özellikle böyle bir konu hata ve yanılgı kabul etmez.”
Şener ile WikiLeaks ve hükümetten yolsuzluk iddiaları nedeniyle ayrıldığı söylentileri üzerine de konuştuk. Başbakan Yardımcısı olduğu döneme ait çok ilginç bazı bilgiler verdi. Şimdi yerimiz kalmadı, ama biraz daha ayrıntılı yazmak gerek.

0 yorum :