8 Ocak 2011 Cumartesi

CHP'nin KCK sınavı

İlk kez bir mahkeme salonuna adım attığım günü unutamıyorum. 1998 yazıydı. ABD’den bir insan hakları heyetiyle Diyarbakır ve civarındaki dört ilde inceleme yaptık. Türkiye’de adil yargılanma konulu araştırma kapsamında Diyarbakır DGM’de dava izlemiştikbirkaç saat zarfında beş-altı dava görülmüştü. Art arda duruşma yapılıyor, sanıklar peş peşe hakim karşısına çıkıyor, her duruşma 10-15 dakika sürüyor, sanığın ve avukatının sesleri asla duyulmuyor, sadece hakim konuşuyor ve her duruşma mutlaka ileriki bir tarihe erteleniyordu. Falanca evrakın temini, filanca kişinin ifadesinin alınması amacıyla. Bu tiyatroyu dehşet içinde izlerken, aklımdan DGMlerin Kafkaesk bir tuzak olduğunu, ‘buraya’ düşenin asla çıkamayacağını geçiriyordum.
Ergenekon miladı
Ergenekon davasıyla başlayan adil yargılama ve ceza hukuk sisteminde adalete ilişkin tartışmalar, CMK’daki değişiklikler yürürlüğe girip Hizbullah sanıkları da olmak üzere birçok kişinin salıverilmesiyle yeniden alevlendi. Türkiye toplumu böylelikle, uzun yargılama, uzun tutukluluk ve somut delillerle desteklenmeyen iddianameler gibi yargı pratiklerini daha önce hiç olmadığı kadar tartışır oldu. İyi de oldu.
Şimdi önümüzde, KCK davasının pazartesi günü yapılacak yeni duruşması var. Ceza yargı sisteminin çürümüşlüğünü sergilemesi açısından Ergenekon’la hayli benzeşen KCK davasını yine de istisnai kılan bir durum var. O da şu ki, bu davada Kürt siyasi ve toplumsal hareketi yargılanıyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bu yana, Türkiye’nin anayasasının aksine hiç de etnik kör olmayan ceza hukuku, Kürt siyasetçi, avukat ve gazetecileri, Kürt oldukları ve Kürtlerin haklarını savundukları için yargılıyor. Adil yargılanma hakkını hiçe sayarak, işkenceyle alınan ifadelerle ve/ya eski PKK mensubu itirafçıların iftiralarıyla temellendirilen ‘iddianame’lere dayanarak.
Kritik soru şu: Kürtler on yıllardır DGM’lerde yargılanırken sessiz kalan Türkiye toplumu, KCK davasında Ergenekon davasına dair tutumunun benzerini sergileyebilecek mi? Sözünü ettiğim, seçilmiş belediye başkanlarının plastik kelepçeleriyle sıraya dizilmesine yönelik eleştirilerin ötesinde bir itiraz. KCK davasının kendisinin bir hak ihlali olduğu üzerinden yargının Kürtlere yönelik ayrımcılığını dillendirebilecek miyiz? Somut delillerle desteklenmeyen bir iddianameye dayanan bu davayı siyasi bir tiyatro olarak deşifre edebilecek miyiz?
CHP’nin temsilcisi
Toplum, ana akım basın ve siyasetin KCK davasında tutumunu belirleyecek kritik aktör, CHP. Ergenekon davasındaki adaletsizlikler karşısında sessiz kalmamak bir yana, sanıkların fahri avukatlığını üstlenen bu parti, nihayet KCK’yı da mercek altına almaya karar vermiş. Bu çok önemli ve takdir edilesi bir tavır değişikliği. CHP, Ergenekon sanıklarından esirgemediği hararetli desteği KCK sanıklarına verecek mi, göreceğiz. Burada kritik olan soru da şu: CHP, KCK davasını kimin gözünden izleyecek? Türkiye’nin yetiştirdiği en saygın insan hakları avukatlarından, AİHM’de sayısız dava açmış, kendisi de DGM’de yargılanmış olan Sezgin Tanrıkulu’nun gözünden mi? Yoksa, Ergenekon davasında hükümeti topa tutmasına rağmen KCK davasındaki ihlallere ilişkin sessiz kalan, bugüne dek Kürtlere reva görülen adaletsizlikler karşısında insan haklarından yana bir siyasi pozisyon almayan Süheyl Batum’un mu?
CHP bu davada sadece Tanrıkulu üzerinden var olmaya cesaret edemediği için Batum’u bir ‘denge’ unsuru olarak mı gönderiyor bilinmez, ancak duruşma sonrasında parti adına kimin, nasıl bir açıklama yapacağı merak konusu.

0 yorum :