4 Ocak 2011 Salı

Öteki Kürtler...

Başbakan Erdoğan, son konuşmasında, BDP için şunları söyledi: “Ne BDP ne de onların sırtını dayadıkları, benim Kürt vatandaşlarımın temsilcisi değildir. Bakınız Doğu ve Güneydoğu’yu BDP üzerinden izleyenler yanılırlar.”
‘Kürtlerin temsili’ meselesine oy açısından baktığımızda, AK Parti ile BDP’nin bölgede aşağı yukarı ‘başa baş’ oldukları söylenebilir. Ancak bu, iki tarafın Kürtleri ‘eşit oranda temsil ettiği’ anlamına gelmiyor. BDP, Kürt kimliği talebiyle ortaya çıkan bir siyasi akımın yasal alandaki temsilcisi. Diyarbakır (yüzde 65), Hakkâri (yüzde 80), Van (yüzde 53) gibi belirleyici noktalarda AK Parti’den epey önde. İstatistikten önemlisiyse ‘siyasi duruş’. BDP geleneği, Kürt kimliği taleplerinin en etkili öncüsü. Anadilde eğitimi o talep ediyor, Kürt renklerini, tarihini, kültürünü gündeme o getiriyor.
AK Parti’nin 70’in üzerinde Kürt milletvekili olduğunu Başbakan söylüyor. Bunlar şimdiye kadar Kürt sorununda Meclis’te ne söyledi? Başbakan, onları toplayıp “Bu Kürtler ne istiyor?” diye sormak gereğini duydu mu?
BDP, dinamik Kürtleri, talep eden, değişen ve değiştiren olarak ortaya çıkan kesimleri temsil ediyor. Onlar talep eden oldukları için, Güneydoğu’ya gittiğiniz zaman, başka bir etkin akımla karşılaşmanız mümkün olmuyor.

Talepleri farklı değil
BDP’yi eleştiren (AK Parti içi ve dışındaki) çevreler, kendilerince ‘Kürtler içindeki çeşitliliğe’ ve Kürtlerin tek sesli olmasının imkânsızlığına vurgu yapıyor. Elbette Kürt kimliği hareketi kendi içinde farklılıklar taşıyor. Örneğin Baydemir’in, “Silahlı mücadele miadını doldurmuştur” sözüne, Kandil ve İmralı’dan gelen tepkiler kritik bir farklılaşmaya işaret ediyor. BDP’de Baydemir gibi düşünen çok sayıda siyasetçinin olduğu bir gerçek. (Tabii buradan yola çıkarak, “Kandil, Öcalan’ı dinlemiyor” gibi ‘anafikir’lere ulaşmak, yüzeysel bilgiye sahip olmaya işaret eder.)
BDP dışında, (zayıf da olsa) bazı başka Kürt kimliği örgütlenmeleri de var. Ama daha ‘incelemeye değer’ olan, AK Partili Kürtlerin ve yöredeki sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin tutumu.
Cumhurbaşkanı Gül’ün PKK’nın saldırısına uğradığı için fabrikasını ziyaret ettiği Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Raif Türk, referandumda ‘evet’ oyu vereceğini açıklamıştı. Baro Başkanı, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı ve çok sayıda sivil toplum örgütünün yöneticisi de ‘evet’ oyu verdiler.
Bölgeyi ve bu kesimleri izlemeye çalışan biri olarak şunu belirtmekte yarar görüyorum: Tüm bu farklı kesimler Kürtçenin anadil olarak devlet desteğiyle öğretilmesi konusunda ortak tutum içinde. Başbakan’ın Kürtlerin kimlik talepleri konusunda tatmin edici bir şey söylemiyor olmanın yanı sıra en ‘klasikleşmiş’ var olma haklarını ‘tek millet’, ‘tek devlet’, ‘tek bayrak’, ‘tek dil’ gibi sloganlarla pasifize etme eğilimini sürdürdüğü göze çarpıyor.

Baskısız ortam
Kürtler içinde çok sesliliğin daha sağlıklı gelişebilmesi için hak taleplerinin kabul edildiği, örgütlenme hakkının baskı altında olmadığı bir ortam gerekiyor. Yüzlerce Kürt politikacısını şiddetle ilgisi olmadığı halde hapislerde tutabilen bir ‘devlet iradesi’, Kürtlerdeki çoksesliliğin gelişimine katkıda bulunamaz.
Elbette Kürt siyasetindeki otoriter geleneği göremeyecek kadar konuya uzak değiliz. Bunun ‘nasıl aşılacağı’ konusunda ise toplum yenilikçi yaklaşımlara açık olmak zorunda. ‘Öteki Kürtler’in daha aktif, kapsayıcı, birleştirici bir rol oynayabilmeleri, sadece daha demokratik bir ortamda mümkün olabilir. Kürt kimliği siyasetindeki ‘değişimci enerji’nin daha rasyonel, daha yapıcı, daha ‘tabusuz’ bir boyut kazanması, ‘Türkiye’nin demokratikleşmesi’nden, yani Kürt kimliğinin tanınmasının hızlandırılmasından geçiyor.
Şimdilik Kürtlerin en etkili temsilcilerinin BDP içinde olduğunu kimse inkâr edemez. Çözüm bu gerçeği kabul ederek başlayacaktır.

0 yorum :