24 Ocak 2011 Pazartesi

Celladına gülümseyen Seyit Rıza / Erdal Yıldırım

Celladına gülümseyen Seyit Rıza / Erdal Yıldırım

“kafatasım duvar değil beynime
düşünürüm ilmik geçse de boynuma” (1)
Bu ülkede çeşitli toplum kesimleri öyle tarihi bir kronoloji ile yaşıyorlar ki, nerdeyse bütün yılın günleri çeşitli acıların, katliamların ve zulmün yaşandığı günler.. Ve nerdeyse yılın çoğu gününde değişik bir anma yapmak zorundayız. Hergün adeta farklı bir acının, farklı bir katliamın yıldönümüdür…
Yazı: Erdal Yıldırım


İşte o tarihlerden biri de 15 Kasımdır. Bu tarihte Dersimli Seyit Rıza ve 6 yoldaşını, yani Dersim’in inanç ve kanaat önderlerini anacağız. Dersimde binlerce yaşlı, çoluk çocuk, kadın Kürt, Kızılbaş Alevi’nin katledilmesini yetersiz bulan devlet güçleri 5 Kasım 1937’de Dersim coğrafyasının önderlerinden olan Seyit Rıza ve arkadaşlarını hukuk dışı, insanlık dışı ve anti-demokratik bir yargılamanın ardından Elazığ Buğday Meydanında idam ettiler
Egemenler muhalif toplumsal dinamiklerden korkuyorlar ve kendileri dışındaki tüm kişi ve kesimleri yok etmek için her türlü hukukdışı, insanlık dışı uygulamadan vazgeçmiyorlar. Seyit Rıza’nın yaşını 78 den 54’e, küçük oğlu Reşık Hüseyin’in yaşını da 17’den 21’e yükselttikten sonra idam ettiler. Egemenlerin temsilcilerinin korkuları o kadar büyüktü ki, o tarihte Seyit Rıza’nın yaşını küçültenler, daha sonra 1980 12 Eylül faşist darbesi sürecinde henüz 16 yaşında olan Erdal Eren’in yaşını bir gece yarısı büyüttüler ve idam ettiler. Yani 1938 deki korkak katiller sürüsü ile 1980’deki korkak katiller aynı zihniyetin temsilcileridir.
Onlar o kadar korkak ve kalleştirler ki, buna karşılık Seyit Rıza ve yoldaşları da tam tersine yiğit ve mağrurdular. Celladına gülümseyen bir önder olan Seyit Rıza, Elazığ Buğday Meydanı insanlarla doluymuşcasına sessizliğe ve boşluğa doğru “Ewladi Kerbelayme, be gunayime, ayvo, zulumo, cinayeto” (2) sözlerini haykırdıktan sonra çingeneyi iterek, heybetli ve mağrur bir şekilde sehpaya yürümüş ve egemenleri bir kez tir tir titretmiştir..
O kadar ikiyüzlüdürler ki, Seyit Rıza’nın ve yoldaşlarının mezar yerlerini aradan geçen 73 yıldan sonra bile ailesinden, sevenlerinden gizleyen bu karanlık zihniyetin temsilcileri, sahte açılımlar peşinde koşan AKP hükümeti, hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Dersim’de sahte gülücükler atarak Cemevini ziyaret ediyor. Ama diğer yandan aynı gerici-şeriatçı zihniyetin temsilcisi AKP hükümeti, Munzur Milli Parkı ve Dersim’in sonu anlamına gelen “barajlar projesini” israrla sürdürme kararlılığını gösteriyor.
Barajlar projesi Dersim coğrafyasında hem ekolojik dengenin tehdit edilmesi, hem doğal güzelliklerin ve bazı hayvan türlerinin tükenmesi, bitki örtüsünün tahrip olmasına sebep olacak olup, hem de Dersim coğrafyasındaki bir çok kutsal yerin sular altında bırakılması demektir. Bu proje Munzur ırmağı kenarındaki Anafatma gibi Alevi adak yerlerinin sular altında bırakılması demektir. Bu proje Dersim şehir merkezinde Munzur ile Pülümür suyunun birleştiği noktada yer alan Gole Çetu Ziyaretinin (Hızır’ın Evi) baraj suları altında kalması demektir.
Bu proje her şeyden önce Munzur’un ve Dersim’in insansızlaştırılması projesi demektir. Ve o Munzur ki, Dersim’in kirvesidir. Kirvelik ise Alevi inanç ve ritüellerine göre kutsaldır. Kirvelik ikrârdır. Yok etmek istedikleri bir bakıma da bu ikrardır. Alevilik – Kızılbaşlık inancıdır..
Ama herkes bilmelidir ki, yüzlerce yıldan beri yok edemedikleri bu inancın sahipleri hiçbir şekilde onların önünde diz çökmeyecektir. Bu baskılar, imha politikaları, katliamlar aslında onların korkularından kaynaklanmaktadır. Aynen “Ben sizin yalanlarınızla hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünde diz çökmedim bu da size dert olsun” diyen Seyit Rıza’nın sözlerinde olduğu gibi asla başarılı olamayacaklardır.
“Enel Hak” dediği için derisi yüzülen, vücudu paramparça edilip, kafası koparılan, sonra da Bağdat sokaklarında teşhir edilen Hallac-ı Mansura yaptıkları aynı korkunun ürünüdür. Seyit Nesimi’nin “Sen şeriat uğruna bir parmağını bile kesmezsin. Hâlbuki görüyorsun ki, biz inancımız yolunda kendi kanımızla yıkanıyoruz” sözleri, katillerin korkularının nasıl yüzlerce yıldan sonra bile aynı şekilde devam ettiğinin bir başka örneğidir.
Onları korkutan Şeyh Bedrettin’in yeryüzünde eşitliği sağlama ütopyasının anlamı sayılan :
“yarin yanağından gayri her şeyde
her yerde
hep beraber diyebilmek için” sözleridir.
Onları korkutan Anadolu coğrafyasının kızıl gülü Pir Sultan Abdal’ın idam sehpasına yürürken:
“Yürü bire Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir”
Ben Musa’yım sen Firavun
İkrarsız Şeytan-ı lain
Üçüncü ölmem bu hain
Pir Sultan ölür, dirilir” sözleridir.
Onları korkutan, Alişer ile sevdalısı Zarife’nin özgürlüğe giden mücadelede ölümü birlikte göze alan yoldaşlık aşklarıdır.
Onları korkutan, Seyit Rıza ve Alişer’in karşısına mertçe çıkmayıp kalleşçe öldürülmelerinde piyon olarak Reyber gibi, Zeynel gibi ihanetçi işbirlikçileri kullanmalarıdır.
Onları korkutan Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam sehpasına yürüyüşü, Mahir’in Kızıldere’deki teslim olmayan haykırışı ve Mazlum Doğan’ın kararlılığıdır.
Onları korkutan İbrahim Kaypakkaya’nın “ser verip sır vermeme geleneğinin önderi” olduğu Diyarbakır işkencehanelerinde cellatlarını yargıladığı destansı direnişidir.
Bugüne kadar hangi baskı, imha, inkar, katliam yöntemleriyle gelirlerse gelsinler, yanlarına birkaç satılık işbirlikçi hain alırlarsa alsınlar, önderlerimizin mezar yerlerini de saklasalar, inancımıza, kültürümüze, tarihimize ve doğamıza hangi yöntemlerle saldırırlarsa saldırsınlar Koçgiri’nin yiğit evladı Alişer’in şu şiirinde anlatıldığı gibi :
“Nice padişahlar geldi cihana
Bunu almak için düştü gümana
Her biri bir çeşit attı gümana
Kesilmedi kolu kılı Dersim’in
Aslanlar yurdudur tilkiler girmez
Gerçekler sırrıdır akıllar ermez
Kürtler’in gülüdür kafirler dermez
Onlara bağlıdır yolu Dersim’in” asla başarılı olamayacaklardır.
Çünkü Kızılbaşlar, Aleviler, devrimciler – sosyalistler, yani özgürlük sevdalıları binlerce yıldan bu yana şimdiye kadar nasıl boyunlarını darağaçlarına, kılıçlara, yangınlara, kıyımlara, sürgünlere karşı korkmadan kahramanca uzattılar ve insanlığın yüreğinde kana karıştılar, can oldular… Bundan sonra da aynı inançla güzel yarınlar mücadelesine devam edeceklerdir. Aynen şairin dediği gibi :
“bitmedi daha sürüyor o kavga
ve
sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
(1) Hüseyin Akar’dan
(2) Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir
Erdal YILDIRIM

0 yorum :