27 Ocak 2011 Perşembe

"Türklerle birlikte yaşamak", Cahit Mervan

Türklerle birlikte yaşamak Cahit Mervan; Türk olmayan halklar Türklerle birlikte yaşamaya mecbur mu? Şimdiye kadar birlikte yaşadılar mı? Böylesi soruların 'kışkırtıcı' olduğunu biliyorum....


Birçok kimsenin 'Bu adam da ne demek istiyor' diyeceğini de biliyorum. Hatta böylesine bir soruyu ortaya atmanın 'ayrılıkçılık', bölücülük', 'Kürt milliyetçiliği' ve hatta 'ırkçılıkla' itham edileceğini de kestiriyorum.


Ancak bu gerçeği değiştirmiyor. Gerçeği bütün yönleriyle, bütün çıplaklığıyla görmek için bu türden 'kışkırtıcı' sorulara ve en azından fikir egzersizliğine ihtiyaç var.

Türklerin ezici çoğunluğu için böylesine bir sorun yok. Herkes 'birinci sınıf' vatandaş. Bu memlekette yaşayan 73 milyon insan 'birdir' ve 'eşittir'. Ayrısı, gayrisi yoktur. Tek dil, tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet içinde 'İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitledir.' Hamdolsun herkes Türk ve Müslüman'dır!

Ama gel gör ki bu 73 milyonun içinde kendisini Türk olarak gören ve hissedenlerin dışında -sadece Kürtler değil- hiç kimse ne kendisini Türklerle 'bir' görüyor, ne 'eşit' olduğunu hissediyor, ne de o 'tekleri' kendi aidatıyla içselleştirebiliyor.

1930 yılında Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un meclis kürsüsünden 'Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı' dediğinden bu yana kısmen 'değişiklikler' olmadı değil. Oldu!

'Hizmetçi', 'köle' gibi sıfatlar kullanılmaz oldu. 'Farklılıklar zenginliğimizdir' gibi ucu açık, her tarafa çekilen şeyler söylendi. Söyleniyor da. Ancak 'birlikte yaşmak' için ortaya atılan bu 'fikirler', hiçbir zaman ve şimdi de Türk olmayan herhangi bir topluluk, halk veya ulusun kolektif haklarını asla içermedi ve içermiyor. Gerçekte 'farklılıklar zenginliğimizdir' veya 'şu kökenli, bu kökenli' söylemi stratejik olarak Türk kimliği içinde eritmeyi ve erimeyi öngördü ve öngörüyor. Ona hizmet ediyor.

Yüksek sesle söylemese de herkes, yani kendisini Türk olarak görmeyen ve hissetmeyen herkes ama herkes bunu böyle görüyor, böyle yaşıyor ve böyle hissediyor. Çünkü kendi kimliği ve aidiyetiyle bir sorunu olmayan, yani asimile edilememiş, egemen kimlik içinde eritilememiş, yontulamamış olanlar, 'herkes birdir ve eşittir' söyleminin derin bir demagoji olduğunu biliyor.

Dünyada halkların rızası olmadan yaratılmış mutlu bir birliktelik ve eşit yaşam yoktur. Kim söylüyorsa yalan söylüyordur. Günah işliyor, gerçeği karartıyor, tarihe ve insanlığa karşı suç işliyordur. Bu suçu şimdi AKP işliyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan herkesin 'eşit ve bir' olduğunu söylüyor. Aslında Kemalizm'in 'İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz' ucube teorisini bir şekilde çağa 'uygun' dillendirmiş oluyor. Tamam. Mahmut Esat Bozkurt gibi açıktan Türk olmayanlar için 'hizmetçi olun, köle olun' demiyor. Ama biraz yumuşatarak, örneğin Kürtlere, 'Kürt kökenli olarak Türk olmayı kabul edin' diyor.

Buna itiraz edenlere ateş püskürüyor. 'Kürt kökenliler' için sözüm ona verdiği hakları, hak kabul etmeyen, 'biz sadaka istemiyoruz, yaradanın herkese tanıdığı hakları istiyoruz' diyen Kürtleri hedefe oturtuyor.

Ancaaaak ...'Kökenli' olan herkesi ve her şeyi çok seviyor. Onun için hava atarcasına, sanki malı-mülkü gibiymiş gibi 'benim 75 adet Kürt kökenli milletvekilim var' diyor. Peki niye 'kökenli' diyor? Kafadan Kürt dese olmaz mı? Olmaz. Siz bu memlekette benim 'Türk kökenli' bir şeyim vardır diyen birisine rastladınız mı?

Yok. Peki neden? İşte onun da cevabını birkaç ay önce Kürt yönetmen Yüksel Yavuz'un yaptığı orijinal adı 'Sehnsucht nach İstanbul' olan, yani 'İstanbul Tınıları' adlı belgeseli izlerken aldım.

Belgesel İstanbul'da Ermeni, Kürt, Yahudi, Rum ve Romanları anlatıyor. Yani o toprakların gerçek sahiplerini. Belgesel yüzyıllardır bu topraklarda bu halkların çektiği acılara, ıstıraplarına günümüz dünyası içinde şöyle bir dokunuyor. Bin ah işitiyor. Sürgünler, soykırımlar, gözyaşları, yıkım, korku... Ne derseniz var. Gerçek olan şu ki, sadece, başkasını ancak 'kökenli' olarak kabul eden ve bu toprakların 'efendisi' olduğunu söyleyen Türklerle birilikte yaşam yok.

Belgeselde konuşan, İstanbul'dan başka hiçbir yerde yaşamayı da düşünmediğini de özellikle belirten ama sanki son yüzyılın dehşetini, korkusunu ve tedirginliğini gözlerinde okuduğunuz Ermeni kadın aklımda kaldığı kadar şöyle diyor: Biz bu memlekette birlikte yaşamadık, aynı yerde yaşadık. Ona da yaşamak denirse eğer...


Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
Kaynak; Günlük gazetesi

0 yorum :