12 Aralık 2010 Pazar

Tarihi doğru okumak / Tahsin AKPEK

Tarihi doğru okumak / Tahsin AKPEK
Tahsin AKPEK

NEWROZ



Her şey netleşiyor. Saflar kesinleşiyor, ayrışıyor. Kim neyi, niçin, neden, hangi şekilde savunuyor, açıklığa kavuşuyor.

İspanya içerisindeki cumhuriyetçi-faşist saflaşmasında olduğu gibi her şey gün ışığına çıkıyor. Sınıflar arası, zihniyetler arası, eski ile yeni arası, iyi ile kötü arası mücadele sertleştikçe, maktulle katil, mazlumla zalim çelişkisi keskinleştikçe kimden yana olunması gereği yakıcı hale geliyor.

“Bölünmez bütünlük” söylemleri, bizzat telaffuz eden kafalarca berhava ediliyor. Erkek egemen kafanın “ya benim olursun, ya toprağın” mantığıyla teslim alınamayanlar, yok edilerek bütünlük sağlanmaya çalışılıyor. Eşit, özgür, onurlu halklar olarak bir arada mı yaşayacağız ya da şimdiki gibi üstün millet-aşağı millet olarak mı yaşayacağız? Kendimizin, atamızın, babamızın kim olduğuna biz mi karar vereceğiz, yoksa efendilerimiz mi? Hiç kimse, hiçbir irade, insanların doğuştan sahip oldukları kimliklerine müdahale edemez. Diyarbakır zindanlarının vahşet uygulamaları bile bunu beceremedi.

Artık karar verme zamanı geldi de geçiyor. Bilmiyordum, duymadım, görmedim, yanılmışım gibi mazeretlere sığınılmasın. Layık olduğumuz özgür ve adil yaşamın kendi ellerimizde olduğunu bilelim ve doğru tutum alalım. Belki Ekim Devrimi dünyayı yeterince sarsmadı, ama Mezopotamya devriminin, Ortadoğu devriminin yeni bir uygarlık yaratımının ayak sesleri olduğuna inanıyorum. Enternasyonal marşında vurgulandığı üzere dil farkının, din farkının olmadığı (yani hepsinin eşit statüde olduğu) sanki bir anadan doğmuşuz inancının, aşkının hüküm sürdüğü bir medeniyet yaratmak için tarihi bir fırsatın eşiğindeyiz. Ya binlerce yıllık köleci, ırkçı, katliamcı, soykırımcı zulüm düzenlerini yıkacağız ya da Spartaküslerin, Karmatilerin, Hallacı Mansurların, Şeyh Bedreddinlerin, Pir Sultanların yenilgileri benzeri bir sonuçla hayallerimizi bir kez daha yüreğimize gömeceğiz. 12 Eylül utancı gibi yeni bir utançla yaşamaya devam edeceğiz.

Derin tahliller, ayrıntılı analizler, stratejik öngörülerle oyalanmanın anlamsızlaştığı günlerdeyiz. Basit sorulara basit cevaplar: Seyit Rıza’nın idamı öncesindeki can alıcı tespitinde belirttiği gibi “Türk devletinin hileleriyle” baş edebilecek miyiz? AKP, MHP, CHP, irili-ufaklı, sağlı-sollu faşizan-inkarcı partilerin, legal-illegal Ergenekon odaklarının saldırılarını, yalanlarını, iftiralarını, medyanın manipülasyonlarını boşa çıkarabilecek miyiz?

Bırakalım 1915 Ermeni kıyımını, 38 Dersim kırımını, gayrimüslimlere yönelik 6-7 Eylül yağma, talan, linç olaylarını, yakın geçmişimizin 12 Martlarına, 12 Eylüllerine kısa bir göz atmak bile, bu kazanma-kaybetme günlerinde doğru bir duruşa sahip olmanın geleceğimiz açısından ne kadar tayin edici olduğunu kavramamıza yardımcı olacaktır. O dönemlerde de tarihi değişim anları yakalanmıştı; ezilen kitleler, sömürgeciliğe, asimilasyona maruz bırakılan halklar eşitlik, adalet, özgürlük rüyalarının gerçekleşebileceği umuduyla mücadeleye başlamışlardı. Milyonlarca insan, Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Arabıyla, Çerkesiyle, Alevisiyle, Sünnisiyle ayaktaydı. Ancak devletin terörüyle, bilinen taktikleriyle bölündüler, parçalandılar ve yenilmekten kurtulamadılar.

Şimdi yeni bir devrimci durumla karşı karşıyayız.

Tarihte devrimlerin, aydınlanmanın, ilerlemenin taşıyıcısı halklar vardır. Krallıkların, imparatorlukların sonunu getiren 1789 ihtilalinin yaratıcısı Fransız halkı, 1917 Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren Rus halkı, diktatörlüğü yıkıp halk iktidarını kuran Küba halkı, işgal ve sömürgeciliğe karşı destansı bir direniş örgütleyen Vietnam halkı ve diğer mücadeleci halklar hepsi de tarihte hak ettikleri yeri almışlardır. Bugün Kürt halkı da tarihsel rolünü oynamak üzere böyle bir konumu yüklenmiştir. Bu gerçeği doğru değerlendirmek, komplekse kapılmadan doğru tutum almak tarihin seyrini mazlumların lehine çevirebilir. Demokratik-özgür toplum paradigmasıyla halkların eşitliği, kardeşliği, refahı, emperyalizmin-kapitalizmin yerini alabilir.

Kürt özgürlük hareketi Türk halkına karşı bir hareket değildir. Türk halkını da ezen, Türk halkını milliyetçi-şovenist düşüncelerle kolay yönetebileceğini sanan sömürgeci-asimilasyoncu-yayılmacı Türk devlet sistemine karşıdır. Bu sistem Türklüğü, Türk ırkının üstünlüğünü öne çıkararak, halklar arası kin ve nefret tohumları ekerek, kendini ayakta tutmaya çalışmaktadır. En doğal, en meşru taleplerle yola çıkan bir halkı, ezen ulus “devrimcilerinin, aydınlarının, demokratlarının” gözünde bile suçlu, bölücü göstermeyi başarabilmesi çok tehlikeli bir gelişmedir. Sömürüye karşı, emperyalizme karşı, faşizme karşı, adalet için, bağımsızlık için, sosyalizm için birlikte mücadele eden, birlikte işkence gören, birlikte hapis yatan devrimciler birbirine karşıt duruma getirilmişlerdir. Kürt halkının mücadelesi yalnız bırakılmaya çalışılıyor. Uzaklardaki devrimci hareketleri hayranlıkla izleyen, destek sunan Türk devrimcileri, Türkiye’nin ve bölgenin kaderini değiştirecek olan Kürt devrimine kuşkuyla, küçümseyerek bakıyorlar. Büyük bir yanılgı içindedirler.

1925’te Şeyh Sait’i asarak Kürt hareketini bastıran İstiklal Mahkemeleri, Türkiye’nin batısındaki Türk muhalefetini de susturmayı, bastırmayı ihmal etmemişlerdir.

Kurulu düzenleri sarsan, yeni bir yaşam yaratan devrimci oluşumlar üç-beş senede ortaya çıkmazlar. Uzun yılların birikimiyle, kan ve ateş sınavlarından geçerek yetkinleşirler. Kürt özgürlük ve demokrasi hareketi işte böyle bir mücadeledir. Devrimci olmanın, demokrat olmanın, aydın olmanın, dindar olmanın, insan olmanın ölçütüdür bu harekete karşı alınacak tavır.

Kürt halkı kendi coğrafyasında devlet terörüyle cebelleşirken, batıda da sivil faşist, paramiliter güruhlaca düzenlenen linç kampanyalarıyla baş etmeye çalışıyor. 90’larda köyleri boşaltılarak, yakılarak batıya göç ettirilen Kürtler, şimdi de batıdan doğuya sürülmeye çalışılıyor. Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde İstanbul’a girenlere vize projesi gibi, Kürtlere batıyı yasaklayarak bölünmezlik paranoyasıyla bölücülük yapıyorlar.

Kürt halkı taleplerinin karşılanması için, barış için, şiddet sarmalından kurtulmak için, özgür ve onurlu bir yaşam için muhatap arıyor. CHP ve MHP ırkçılık ve tekçilik politikalarında ısrar ettikleri için devre dışındadırlar ve ileride ırkçılık ve savaş suçları nedeniyle yargılanabilirler. AKP ise “açılım” adlı sinsi tasfiye politikasının deşifre olmasıyla, Kürt halkının güçlerini bitirerek iktidarını sürdürme ve muhatap olma şansını yitirmiştir. Göstermelik soruşturmalara, yargılamalara karşın askeri vesayet rejimi ve Ergenekon varlığını sürdürmektedir. AKP’nin Türkiye’yi demokratikleştireceği inancıyla desteklerini sunan Türk aydınları sınıfta kalmışlardır.

Bu durumda geriye tek seçenek kalıyor: Ezen ve ezilen halkların ortak mücadelesi. Halkların birbirine düşmanlaştırılması egemenlerin kazanması demektir. Halkların kardeşleşmesi ise egemenlerin kaybetmesi demektir.

Kürt halkı yüzünü Türkiye’nin batısına dönmüş. Kendisine muhatap alacağı, şovenizmden arınmış kardeş Türk halkının uzatacağı barış elini sıkmaya hazır. Nerede o eski komünistler, devrimciler, teorisyenler, örgütçüler, sendikacılar, şanlı işçi sınıfı!.. Neden örgütsüzsünüz, dağınıksınız, küçük grupçuklar halinde varlığınızı sürdürmekte ısrar ediyorsunuz? Niye emekçileri, işçileri, yoksulları ırkçılara, dincilere, ulusalcılara teslim ettiniz? Niye birleşmiyorsunuz? Niçin milyonların güvenini kazanamıyorsunuz? Müzmin ve kısır bir muhalefet olarak daha nereye kadar? İşte acilen yanıtlanması gereken ölümcül sorular.

Kürtler hazır, ya Türkler..?


Alıntıdır: www.mesop.net...

0 yorum :