25 Kasım 2010 Perşembe

Yakılan köyün hıncı taş olup yağıyor...

Taş atan mahallelerde zorunlu göçün öfkenin kaynağı olduğu çok açık. Bir kadın 'Köyümüzde her şeyimiz vardı, Mersin'de koca şehrin hizmetçisi olduk' diyor.

CAN GÜLERYÜZLÜ (Arşivi)

Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Başkanı Doç. Dr. Nurdan Akıner ve ekibi Mersin Valiliği’nin desteğiyle kentte göç ile kurulan ‘taş atan mahalleler’de yaptığı araştırmada taş atan çocukların ailelerinden zorunlu göçü dinledi. 250 çocuk ve ailesiyle, ev ortamında yapılan araştırmada aileler Mersin’deki mutsuzluklarını çok çarpıcı anlatıyor.
Şırnak doğumlu, evli ve 5 çocuk annesi Saime (33), ‘baskılar’ nedeniyle Mersin’e 15 yıl önce göç etmiş. “Hayat zordu oralarda. PKK’lılar gelip yemek, at gibi şeyler istediğinde vermemezlik yapamazdınız. Ama o gidince de asker geliyordu, ‘neden verdiniz’ diye kızıyordu. Sonuç olarak her iki açıdan da can güvenliğimiz yoktu” diyor Saime ve devam ediyor: ”Sonunda bizden yedi gün içinde toparlanıp köyü terk etmemizi istediler. Arabanın giremediği köyümüzden, alabildiğimiz kadar eşyamızı atlara ve eşeklere yükleyip Cizre’ye gittik; oradan da Mersin’e göç ettik. Orada topraklarımız, evimiz, her şeyimiz vardı. Mersin’de koca şehrin hizmetçisi olduk; fakir düştük. Bağda bahçede iş olunca yevmiyeye gidiyorum ama onuruma yediremiyorum.”

‘Her sabah ağlıyorum’
Mardin doğumlu 38 yaşında, üç çocuk babası Muhterem’in hikâyesi de farklı değil. “Köyümüzde bizlere terörist muamelesi yaptılar. Koruculuk teklif ettiler, kabul etmeyince bir hafta içinde köyümüzü terk etmemizi istediler. Her şeyimiz vardı, zengindik. Devlet bizi göçe zorlayıp, Mersin’de zenginlere köle yaptı. Portakal bahçesinde çalışmaya giderken sabahları plastik çizmeleri giymek gücüme gidiyor; her sabah ağlıyorum.”

“Ustam ‘keser’ dedi...” Siirt doğumlu, evli, 5 çocuk babası Musa (35) ise şunları anlatıyor:“Geldiğimizde ben 12 yaşındaydım. Tarım ve hayvancılıktan başka bir şey bilmezdik. Bir duvar ustasının yanında işe başladım. Benden keser istediğinde ne olduğunu bilemedim. Dakikalarca aradım durdum. Türkçemiz de yoktu. Her gün ‘geri dönelim’ diye ağlıyorduk. Bir ev tuttuk, köydeki evimizle karşılaştırılamazdı bile. O kadar kötü, derme çatma bir evdi ki.”

‘Mersin eritiyor bizi’
Diyarbakır doğumlu evli ve 10 çocuk babası Haydar (54) da çocuklarının geleceğinden korkuyor: “Mersin’in anlamı, buraya göç eden biz Kürtler için perişanlık. Mersin eritiyor bizi. Kimse keyfinden gelmedi.”

Mardin doğumlu, evli ve dört çocuk babası Mikail (42), veryansın ediyor ve “Çıkıp bakın sokaklardaki insanlara, yaşlılara, çocuklara… Hepimizin sinirleri bozuk, geleceğe dair umudumuz yok, çocuklar şiddeti ve ölümü hayatın bir parçası olarak görüyorlar. Sürekli huzursuzluk...15 yıllık evliyim ama eşimi yanıma alıp deniz kenarında bir bardak çay içmedim” diyor.

3 liralık tavuk olmasa et yiyemeyecekler
Göç ile kurulan Mersin’deki Şevket Sümer, Çilek, Çay, Güneş, Gündoğdu, Siteler mahallelerinde genç kızlığa geçiş, kadın, anne olmak çok zor. Törenin mahallelerinde belirleyici olduğunu söylüyor kızlar. ‘Buradaki aşklar internette ya da telefondan’ diyorlar ve baba, erkek kardeş korkusunu dillendiriyorlar: “Mersin’de nereye gitsek içimizde hep bir korku var. Babamız, erkek kardeşlerimiz her an bir yerden çıkıp gelecekler, bize zarar verecekler hissine kapılıyoruz.”

Şırnak doğumlu, 23 yaşındaki Gülcan ilkokulu terk etmiş, 12 yaşından beri bahçelerde tarım işçisi; iki abisi PKK’ya katılmış ve ikisi de ölmüş. “Bizim oraların ortamı kadınlara baskı yapmak için çok uygun. Orada olsaydım belki de evlendirirlerdi beni şimdiye kadar. Çünkü oralarda babaannemin ve dedemin sözü geçer” diyor Gülcan.
İlkokul mezunu, dört çocuk annesi 40 yaşındaki Elmas 19 yaşından 25 yaşına kadar cezaevinde kalmış. Evlendikten sonra tek derdi çocukları: “Haftada iki kere semt pazarından 3 TL’ye aldığım tavuk olmasa çocuklar hiç et yiyemeyecek.”

Diyarbakır Silvan doğumlu, evli, üç çocuk annesi Zahide (30), geçimlerini kayınpederinin emekli maaşıyla sağladıklarını söylüyor: “Tek istediğim çocuklarıma iyi bir gelecek verebilmek. En büyük hayalim insana yakışan, temiz bir ev ortamında, çocuklarımı büyütebilmek ve onları meslek sahibi yapabilmek."

Doğuştan polis ile karşı karşıya Mahalleli çocuklarının taş atmalarına karşı ancak eylemlerin nedensiz olmadığını düşünüyor. Çilek Mahallesi’nden Diyarbakır doğumlu, evli ve yedi çocuk annesi 36 yaşındaki Kamile eylemlerin bir noktadan sonra önüne geçilemez bir hale dönüştüğünü ifade ediyor: “Polis gece-gündüz demeden mahallede gaz bombası atıyor, panzerlerle mahalleye giriyor. Sen böyle yaparsan çocuk da taş atar. Polis gaz bombası attığında çocukları içeriye alıyoruz ama yine de evlerin içine gaz giriyor. Çocuklar kusmaya başlıyor, yüzlerine limon sürüyoruz. Biz istediğimiz kadar çocukları engelleyelim, böyle kötü olaylar yaşayınca, trene taş attığında devlete taş atıyor hissine kapılıyor. Tren raylarına taş koyuyorlar ki cama gelsin, daha çok insan zarar görsün diye. Çocuk mahallesine gaz bombası atan devleti, trende somutlaştırıyor.”

Mersin doğumlu lise mezunu Samet’e (24) göre ise polise taş atılması ‘korku yansıması’. “Çocuklar doğduğu günden beri karşı bir güç olarak görüyor polisi. Polisi nerede görse korkuyor. O anki ruh halinde bir değişiklik oluyor. Örneğin arabada Kürtçe müzik dinliyorsa o sırada, polisi görünce hemen kapatıyor. Oysaki polis vatandaşların güvenliği için vardır. Ama polisin bu yönünü çocuk hiç görmemiş. Onların yerinde kim olsa aynı şeyi yapar.”

‘MHP’li olsa taş atar’
Şevket Sümer Mahallesi’nden Mersin doğumlu, ilköğretim mezunu Sarp’ın (17) mahalledeki eylemlere ilişkin değerlendirmesi ise şöyle: “Bugün en radikal MHP’linin sokağına günde üç kez panzerle girin, gaz bombası atın, çocuğunu panzerle ezin, inanın o da çıkıp taş atmaya başlar.”

Panzer gelince
Güneş Mahallesi’nden Musa (35), “Çocukların taş atmasını kontrol edemiyoruz, söz geçiremiyoruz. Türkiye’nin diğer yerlerinde Kürtlere yapılan haksızlıklar bu mahallede yankı buluyor. Çocuklar burada görev yapan polisleri her gün görüyorlar ama hiç tepki göstermiyorlar. Ama panzer ve çevik kuvveti görür görmez, önce mahallede bir hareketlilik başlıyor, sonra da taş yağıyor.”

Mardin doğumlu, evli ve dört çocuk annesi Rabiye (33) ile Diyarbakır Silvan doğumlu, evli, üç çocuk annesi Zahide (30) çocukların gözünde bunun bir oyun olarak görüldüğünü söylüyor.

0 yorum :